2 Ağustos 2012 Perşembe

Hayata Bakış Açımız


Allah Resulü Hz. Muhammed (s.a.v.) “Bir an düşünmek, altmış yıllık nafile ibadetten evladır.” demiştir. Bu mübarek kelâm, ibadetlerin asıl amacının, insanı gerçek felsefeye dolayısıyla, var oluş hikmetlerini araştırmaya davet etmesi bakımından çok önemlidir.
Birikmiş hayat tecrübelerimizle özgürce hareket ederken, aklımıza arada bir takım sorular gelmiyor değil doğrusu.
Bu nedenle “ölünce ne olacak, nelerle karşılaşacağız?” gibi sorular birbirini takip ediyor.

Öldükten sonra cennete ya da cehenneme gideceğimizi düşünsek bile, bu ortama gelene kadar kabir âleminde cismani bedenimizin börtü böceğe yem olacağını, sonra burnumuzun düşeceğini, göbeğimizde biriken gazların şişip şişip patlayacağını biliyoruz.
Ne kadar korkunç şeyler değil mi?

Benzerlik taşıyan başka bir durum ise, ölümünü müteakip cesetlerinin yakılmasını, küllerinin denize serpilmesini isteyen romantizm yanlısı, bilinçsiz bireylerle ilgili.

Sanıyorlar ki, yok olup gidecekler.
Cesedin iriliğine bağlı olarak bir ile üç saat arasında değişen yakma işlemi sırasında, ruhun o olayı bütünüyle-cesedinin aynen yanması gibi-acıyı/ızdırabı yaşadığını bilselerdi, böyle bir işlemin uygulanmasını arzu ederler miydi dersiniz?

Herhalde gömülmek, yakılmaktan daha mantıklı bir şeymiş, diyerek bu isteklerinden vazgeçerlerdi.
Anlaşılan bu gerçekleri de hesaba katmak gerekiyor.
Ünlü Fransız şair ve düşünür Sully Prudhomme, anlatılanları şöyle bir misalle örneklendirmiş:

“Sahilde yüksek bir kayanın üstüne çıkan iki adam, denizi dinlemek için gözlerini kapadılar. Birisi, cennetten gelen huzur ve neşe seslerini işitti, öteki ise cehennem halkının iniltilerini duydu. Deniz aynı deniz, ses aynı ses, ama algılamalar farklı. Deniz, onların ruhuna, hayatına ve düşüncesine göre konuşmuştur.”
Evet, deniz bizi bu zaman aralığında böyle bir seyre davet etti. Siz aynı kanaatte olmayabilir, hayata başka bir açıdan bakarak daha değişik şeylere dalabilirsiniz!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder